19 Ağustos 2012

Metalden Vazgeçilemez...

1980'lerin başında hayata geçen Rock ve Metal müzik maceram 2000'li yılların başında yazmaya başladığım albüm yorumları ile perçinlenmişti..Uzun süre aktif kalan yorum sitemi bir kaç sene önce kapatmıştım. Ama şimdi tekrar yorumlarımın bazılarını bu blogda paylaşacağım...Hepsi zamanında yazdığım düşüncelerdir, üzerinde oynama yapmadım...

Günümüzde özellikle Edguy, Avantasia, Falconer, Veonity, Dragony gibi bayrağı devralmış grupları dinlemenizi öneririm...

Yıllar geçse bile bayrağı devralan yeni gruplar ile Metal hiç bir zaman ölmez...Hep yaşayacaktır...

Live Young Die Free....

promo

Slayer - God Hates Us All (2001)

Slayer 1983 yılında çıkardığı ilk LP'i "Show No Mercy" kadrosundan yalnızca baterist değişikliği ile istikrarlı çalışmalarına 2000 li yıllarda da devam ediyor. Bunca yıldır dinlediğim bazen çok ağır bazen de daha yumuşak albümlerinde parçalarda değişiklikler olsada temel yapıları hiç değişmedi.

Bu albümde Tom Araya vokal ve bass, Jeff Hanneman gitar, Kerry King gitar ve Paul Bostaph (tekrar geri döndü) bateri olmak üzere görev almışlar. Bu albümde ilgimi en çok albümün adı çekti.

Her dinleyenin kafasının kaldıramayacağı ve Slayer dinleyicilerini de kendinden geçirecek sertlikte 13 parça var bu albümde."Darkness Of Christ" albüme ısınma niteliğinde yayı çok sert geren kısa bir intro."Disciple" ile Slayer bombardımanı başlıyor. "God Send Death" , "New Faith", "Cast Down" eski günlerdeki gibi hiç tavizsiz.

"Threshold" yine klasik Slayer, vokallerde bazı değişiklikler var."Seven Faces" yumuşak başlayıp çığlığa dönüşenlerden. Diğer parçalarda klasik Slayer tarzında devam ediyor. Son parça "Payback" aynı "Angel Of Death" parçası gibi başlıyor ve nakaratları da andırıyor.

Sonuç olarak Slayer her baba yiğidin dinlerim diyebileceği bir çalışma yapmamış. Speed Metalde yapılması gerekenleri yapmış ve bir çok bu tarzı benimsemiş gruba öncü olmuş ve olmakta.

promo

Slayer - Reign In Blood (1986)

Slayer'in en bilinen ve herkes tarafından tanınmasını kesin olarak sağlayan albüm "Reign In Blood" dır. Albümün kendisi oldukça kısa ama etkisi hale sürüyor. Toplam 29 dakika olan bu albümün yalnızca ilk ve son parçası normal parça boyutlarında. Diğerlerinin hemen hepsi 3 dakikanın altında.

Albümün açılış parçası hakiki klasiklerden "Angel Of Death" i dinlemeye başladığınızda kesinlikle inanılmaz bir enerji aktarımı yapıyor ve tempo sizi hayrete düşürüyor. Bu durum abartısız tüm parçalarda sürüyor. Zaten bu albüm senelerdir en iyi Slayer ve speed metal albümlerinden biri olarak kabul edilir.

promo

Slayer - Show No Mercy (1983)

1982 yılında Huntington Beach, Los Angeles'ta kurulan, metal tarihinin en etkileyici ve iz bırakan gruplarından olan Slayer'in ilk kadrosu şu şekildeydi : Gitarlar, Kerry King ve Jeff Hanneman, bas gitar ve vokalde Tom Araya, davulda da Dave Lombardo.

Judas Priest ve Iron Maiden parçalarını çalarak müzik hayatına başlayan Slayer, kapasiteleri ve farklılıkları ile ön plana çıkmayı başarmıştı. İlk albümleri Show No Mercy oldukça sükse yapıp grubun tanınmasını sağlamıştı.

Daha sonraki albümleri ile mukayese edildiğinde bu ilk albüm son derece amatörce yapılmış. Zaten albümü dinlerken bu hisleri rahatlıkla farkedebiliyorsunuz. Günümüzdeki teknolojik imkanların olmadığını da düşünürsek bu durum oldukça doğal.

Yine de bu ilk albümden çıkan bazı klasik çalışmalar da mevcut. Özellikle "The Antichrist" ve "Die By The Sword" bunlar arasında.

Ben yapılan müziğin amatör olmasına rağmen yön gösterici olmasına ve devrim yaptığına inanarak 4 yıldız ile ödüllendiriyorum bu albümü. İçeriğini yorumlamıyorum , bilen biliyor zaten.

promo

Scorpions - Pure Instinct (1996)

Bu albümde Scorpions daha önceki albümlerden çıkarttığı hit slow parçaların etkisinde kalarak, aynı başarıyı elde edebilmek için albümü slow parçalar üzerine kurmuş. Ama ne yazık ki bu albümdeki slow parçalar hiç bir zaman "Still Loving You","Holiday" veya "Wind Of Change" başarısını gösteremedi.

Albümün içinde normalden fazla slow parçanın olması dengeyi biraz best slows/ballads albümleri havasına sokmuş. 7. parça "When You Came Into My Life" ve sonraki parçaların hepsi slow. Bunların arasında bence en kuvvetlisi "You And I". Aradan çıkabilecek en iyi slow bu.

Slow parçalar dışındaki parçaların bazılarında Scorpions eski albümlerindeki kaliteyi yakalıyor ancak artık alışkanlık yaratmış olan tarz, bu albüme gelindiğinde artık iyice inişe geçmiş durumda. Yoksa açılış parçası "Wild Child" ve temposu ve nakaratları akılda kalabilen "Oh Girl" fena parçalar değil.

İster istemez uzun süre müzik dünyasında olan grupların (bu albüm ile ilk albümleri arasında geçen zaman 24 yıl!) başarılarını koruması çok zor. Scorpions bunu başarmaya çalışsa bile dinleyenler aynı fikirde olmuyorlar her zaman. Acımasız bir şekilde eskiyenleri tarihin tozlu sayfalarına yolluyorlar. Ama Scorpions insanların kafasında her zaman iyi slow parçalar yapmış , rock müziğin Almanyadan çıkmış en büyük gruplarından biri olarak hep hatırlanacaktır. Özellikle eski ve yani parçalarından oluşan 2001 de çıkan "Acoustica" albümü veya DVD'si saklayabileceğiniz en iyi Scorpions hediyesi olacaktır kendinize.

promo

Scorpions - Blackout (1982)

Blackout, bir nevi Rock müziğin kendini aşması, başkaldırıp Heavy Metale dönüş gibi bir albüm. İçinde slow parçada var ama sert şarkılar zamanında bomba etkisi yapıyor. Bilhassa açılış parçası "Blackout","Now!" ve "Dynamite".

Bu albüm 80 li yılların başında rock ağırlıklı grupların daha sonraki albümlerini sertleştirmelerine sebep oluyor. Judas Priest bile bu albümden etkilenip daha sonraki albümlerindeki sertleşmeyi Blackout'a bağlıyor. Scorpions'un en iyi albümü diyebiliriz, tabi slow parçalardan hoşlanıyorsanız bu albümde yalnızca "When The Smoke Is Going Down" ile idare edeceksiniz.

promo

Saxon - Rock The Nations (1986)

Saxon önceleri İngilterenin Yorkshire şehrinde iki lokal grubun (SOB ve Coast) birleşmesi ile Son Of A Bitch adını almıştı. Kadro Graham 'Oly' Oliver, Steve 'Dobby' Dawson , Paul 'Blute' Quinn , Pete 'Frank' Gill ve Peter 'Biff' Byford den oluşuyordu. Bir kaç yıl sonra grubun ismini Saxon olarak değiştirdiler.

Rock The Nations grubun dokuzuncu albümü. Grup çok uzun yıllardır ayakta ama esas popüler oldukları zaman 1985 den önceki yılları. Çünkü 1985 deki ticari amaçlı piyasaya sunulan "Innocence Is No Excuse" albümü ile düşüş başladı.

Rock The Nations aynı isimli parça ile açılışı yapıyor. Albümün kapağında olduğu gibi kitleleri sallama amacıyla yapılmış bir parça. Ama üzerinden belki yıllar geçtikten sonra yorumladığım için beni artık sallayamıyor son derece sıradanmış gibi geliyor. Yinede albüme genel olarak baktığımda en sert parçalardan denebilir, en azından gaza getirici nakaratları var. "Battle Cry" da aynı açılış parçasındaki tempoda devam ediyor. "We Came Here To Rock" konserlerde iyi gidebilecek bir parça, zaten sözlerinden de anlaşılıyor. Hızlı ama sert olmayan bir şekilde çalınıyor. "You ain't No Angel" o günlerin sert sayılan gitar girişi ile başlıyor ama elektro gitar sesinde gelinen gelişmenin ne kadar fazla olduğu anlamamıza yaramak dışında bir işe yaramıyor. Albümde bulunan 9 parça genel olarak aynı tarzda ve heavy metal çizgilerinin oldukça altında kalıyor. Hatta "Party 'till You Puke" ve "Northern Lady" parçalarında Elton John piyano bile çalıyor. Tabi bu parçaların diğerlerine göre daha da yumuşak olduklarını söylemem gerekiyor. Genel olarak bakıldığında albüm zamanında bile alınıp fazla dinlenilmeden rafa atılacak tarzdan, ne yazık ki gruplar bazen her yıl çıkarmış olmak için albüm çıkarıyorlar. Bende sayfa daha geniş olsun diye bu tür koleksiyonumda tozlu halde duran albümleri ekliyorum.

promo

Rammstein - Mutter (2001)

Mutter grubun üçüncü albümü. Toplam 11 parçadan oluşuyor. 2003 yılında çıkan bonus CD'li Mutter albümünde ekstradan 6 parça daha var.

Rammstein, bu albümlerinde de özgün tarzlarından ödün vermeyerek çalışmalarını sürdürüyor. Parçalarda çok azda olsa melodik bir yapı oluşmaya başlamış. Sanki ilk iki albümdeki sert yapı birazcık yumuşamış.

Yine de Rammstein kendine özgü yorumu ve Almanca dilini müziğe uyumla yansıtmayı biliyor. En büyük özellikleri de daha fazla dinledikçe kendilerine bağlıyorlar. Parçalar arasından ayrım yapmak güç ama "Ich Will" ve "Feuer Frei" oldukça gaza getirici parçalar.

promo

Rammstein - Live Aus Berlin (1999)-(DVD)

Çin'in bir kasabasında, gecenin bir vakti gezindiğim DVD mağazasında hemen dikkatimi çekti "Live Aus Berlin". Şarkılarında dil Almanca olsa da müziğin evrensel olduğunun kanıtı Hint filmleri ile Japon çizgi filmleri arasında duran bu Rammstein DVD siydi. Kaçırmayıp hemen aldım, fiyatı da Türkiyedekinin yirmide biri gibi bir şeydi ! Öyle bir ortamda Rammstein sanki bizden bir Türk grubu gibi geliyor insana.

Rammstein 1993 yılında kurulan tarihin en etkili Alman gruplarından biri. Adını Amerikan Hava Kuvvetlerinin gösterisindeki kaza sonucu ölen Almanların olduğu Ramstein'dan almış, ama fazladan bir M ekleyerek.

Bu konser albümünde 1996 yılında çıkardıkları Herzeleid ve 1998 yılında çıkardıkları Sehnsucht albümlerinden seçilmiş tam 17 parça var. 22/23 Ağustos 1998 de "Parkbühne Wuhlheide" konser sahasında kaydedilmiş.

Rammstein, müzik olarak ünlü herhangi bir metal grubunu andırmıyor. Zaten dillerinin Almanca olması ile kesinlikle farklı bir misyon sergiliyorlar. İçlerinden geldiği gibi hareket ediyorlar ve müzikleri dinledikçe dank ediyor dinleyenin kafasına. Rammstein, müzikle beraber şov olayının önemini çok iyi kavradığı için konserlerinde onbinlerce kişiyi toplamayı başarıyor. Bu yüzden yalnızca müzik grubu olarak değilde şov grubu olarakta değerlendirmek lazım.

Konserde gri (gümüş rengi) bir ton hakim. Hatta kendilerini bile bu renge boyamışlar. Seyirci muhteşem kalabalık. Sahnedeki fişek ve ışık gösterileri harika. Benimde favorilerim olan "Tier" ve "Du Hast" parçalarını 6 değişik kamera açısından izleyebiliyorsunuz. DVD'de Rammstein elemanlarının röportajları grup hakkında oldukça fikir sahibi olmanızı sağlıyor. Beni en çok etkileyen cümle ise grubun diğer gruplar ile karşılaştırılmasında verilen cevap. "Rammstein is Rammstein", yani Rammstein Rammstein'dır...Ne denir ki bu söze, bir müzik DVD'si almayı düşünüyorsanız mutlaka bunu alın, diğer gruplarda bulamayacağınız şov burada var.

promo

Queensryche - Hear In The Now Frontier (1997)

Ne yazık ki önceki albümlerine göre bu albüm 14 parçalık uzun bir albüm olmasına rağmen fazla tat vermiyor. Belki de içerik eski albümler kadar yerine oturmamış. Yine de diğer grupların albümleri ile mukayese edildiğinde 3 yıldız alabiliyor.

"Sign Of The Times" albümün açılış parçası ve fazla tempolu olmayan, sözlerini ön plana çıkaran bir çalışma. "Cuckoo's Nest" aynı mantıkla devam ediyor. "Get A Life" ile biraz hareketlenme başlıyor ve eski albümlerin havasını alıyoruz, "The Voice Inside", "Some People Fly" ve "Saved" hemen hemen aynı tempoda ve bireyin ruh halinden bahseden parçalar.

"You" ile albüm en tempolu ve bence başarılı parçasına kavuşuyor, zaten bu parçadan sonra gelen tüm parçalar albümün klasik yavaş temposuna dönüyor ve sonuna kadar o şekilde gidiyor. Aralarından sıyrılan parçalar "Miles Away" ve Reach.. "All I Want" hem vokal olarak hem de tarz olarak kesinlikle bir Queensryche parçası değil, başka bir yerde dinlesem 60 lı yılların popüler parçalarından biri diyebilirim. "Hero" ve "Spool" albümün uzun parçaları. "Spool" son parça ve "Hero" dan daha başarılı. Albümdeki "Reach" hariç tüm parçalarda Chris DeGarmo imzası var.

promo

Queensryche - Empire (1990)

Queensryche'nin ilk aldığım albümü Empire idi. Bir önceki albümündeki protest yapısı bu albümde tam olarak olmasa da kesinlikle çıkardıkları en iyi 2 albümden biri bu. Hatta gelmiş geçmiş en başarılı albümleri. Albümdeki "Silent Lucidity" single olarak 2 milyondan fazla sattı, albüm 2 platin plak ödülü kazandı ve Top Ten içinde yeraldı uzun süre.

Açılış parçası "Best I Can". Akılda kalan yapısı ile klasiklerinden. Arkasından gelen "The Thin Line" ve "Jet City Woman" Geoff'un vokalini daha çok ön plana çıkarıyor. "Della Brown" albümde tempoyu biraz düşürüyor ama albümün bilinen muhteşem slowu "Silent Lucidity" kadar değil. Bence albümün en sıkı parçası "Another Rainy Night", parçada her şey var. "Empire" sözleriyle albümün içeriğini yansıtan parça. Son parça "Anybody Listening?" yine albümün en iyilerinden. Queensryche ne yazık ki Empire albümünden sonra yaptığı albümlerinde bu albümdeki başarıyı yakalayamadı. Yine aynı istikrarlı albümlerini yaptı ama albümlerinde taşıyıcı parçalar yeteri kadar olmadı.

promo

Queensryche - Operation:Mindcrime (1988)

Yaptığı albümlerde genellikle konu bütünlüğü olan Queensryche, bu özelliği ile bir çok grubun hayranlığını ve kıskançlığını topluyordu zamanında. İşte bu albümde o tür albümlerden. Reagen çağındaki Amerikan yönetiminin hayal kırıklığını ve etkilerini albümde bir bütün halinde anlatmaya çalışıyorlar. Benim tekrar tekrar dinleyebileceğim bir albüm.

"I Remember Now" ve "Anarchy-X", ağır toplardan "Revolution Calling" parçasına ön hazırlık niteliğinde introlar. Hemen arkalarından "Operation:Mindcrime" geliyor.

"Speak", "Spreading The Disease" temposu ve yorumlarıyla çok iyi. "The Mission" ve 10 dakikanın üzerindeki "Suite Sister Mary" albümün konseptine uygun. Bir çok iniş çıkışları var. "The Needle Lies" yine tek başına hit olabilecek kalitede albümün taşıyıcılarından. Gerçi hangi birini anlatayım albümün tümü süper. "Breaking The Silence", "I Don't Believe In Love", "Eyes Of A Stranger"...Bence bu albüm, Empire ile beraber Queensryche'nin en iyi ve arşivlerde mutlaka bulunması gereken gizli kalmış cevherleri.

promo

Queensryche - Queensryche (1983)

Bu 5 parçalık EP gerçek değerini tam olarak bulamamış , konsept albümler yaratan ve progressive metalin en önemli grubu olan Queensryche'nin ilk çalışmalarını kapsıyor. Queensryche 1980 li yıllarda çıkan bir çok grubun arasından çağa damgasını vuran en önemli gruplardan biridir.

Vokaldeki Geoff Tate, metal grupları arasında en karakteristik sesi olanlardan biri. Hangi parçayı yorumlasa sesini hemen tanırım. Gitardaki Chris DeGarmo'da tüm sözleri yazan, albümlerin konusunu oluşturan grubun diğer önemli ismi. Albümdeki az ama öz parçalar averajın üzerinde. "Queen Of The Reich" kesinlikle grubun ismi ile doğrudan alakalı ve temposu yüksek. "Nightrider" da kaliteli, "Blinded" da, "The Lady Wore Black" da, "Prophecy" de... Geoff Tate vokaliyle tüm parçalara ruh ve kalite katıyor.

promo

Pantera - Cowboys From Hell (1990)

Kuruluşu 1981 yılına dayanan grubun en tanınan ve 90 lı yıllarda en önemli metal gruplarından biri olmasını sağlayan bu albüm benimde en çok beğendiğim Pantera albümü.1988 de vokalist Phillip Anselmo katıldıktan sonra grubun müziği Megadeth'den teklif almasına rağmen kurduğu grupta kalan Diamond Darrell (Darrell Abbott) ile birlikte oldukça sertleşti ve thrash metale döndü.

Bu albümde kadro şu şekilde, Phillip Anselmo vokal, Diamond Darrell gitar, Rex bass ve Vinnie Paul davulda.

Albüm toplam 12 parçadan oluşuyor ve ilk parça "Cowboys From Hell". Sanki Testament'in ilk zamanlarında yaptığı çalışmaları anımsatıyor. "Primal Concrete Sledge" ,"Psycho Holiday" ile sertleşen albüm thrash izlerini tam olarak hissettiriyor.

"Heresy" oldukça enteresan sanki Metallica Overkill karışımı."Cemetery Gates" arasıra aşırı sertleşen 7 dakikalık bir slow(denebilirse)."Domination" ve "Shattered" çok hızlı çalışmalar, bu parçalarda da diğer grupların etkisi belli oluyor.

Albüm son parçaya kadar hızından ödün vermiyor ve thrash metal ile power metal arasına gidip geliyor. Son parça "The Art Of Shredding" girişinden itibaren bir dakikadan fazla gitar kısmı ile başladığı için vokale biraz geç giriliyor. Zaten gitardan parça içinde vokale fazla iş düşmüyor.

promo

Overkill - Killbox 13 (2003)

Overkill bıkmadan, sıkılmadan ve kendinden hiç taviz vermeden yoluna devam ediyor, ve daha devam edecek gibi... Belki de gerçek speed ve thrash tarzından ödün vermeden, sesini yumuşatmadan bu yola bu kadar uzun süredir baş koyan yegane grup. İçinde 10 parça olan bu albüm 13. stüdyo albümleri. İsminden de belli zaten. 13.Öldürme kutusu.

Açılış parçası "Devil By The Tail" tam Overkill'e yakışır şekilde. Hızlı tempolu şekilde Blitz'in muhteşem vokali ile yorumlanıyor ve uzun olmasına rağmen bir çırpıda bitiyor. Solo kısımları eski günleri hatırlatıyor."Damned" yine ilk parça gibi tempoyu bozmuyor. En uzun parça olan "No Lights" klasik Overkill parçaları olan ilk iki parçaya göre farklı bir tarz sergiliyor. Özellikle giriş kısmındaki değişiklik ve yumuşak gitar kısımları öne daha fazla çıkıyor. Blitz sesindeki saldırganlığı bu parçada geri plana atmaya çalışsa da vokal tarzı yüzünden bunu çok başaramıyor. Parça sona doğru hızlı gitar soloları ile tempo kazanıyor. Bana bu parça "The Years of Decay" albümündeki parçaları hatırlattı.

"The One" sert, hızlı ve temiz bir giriş ile başlıyor. Blitz dışında vokallerin bazı bölümlerine diğer grup üyeleri de katılıyor. Parçanın sonlarına doğru bol bol gitar sololar atılıyor."Crystal Clear", sanki thrash ile blues karışımını andıran bir başlangıç ile giriyor. Daha sonra Blitz gizemli bir tarzda okuyor parçayı. Bazı kısımları 80 li yıllarda yaptıkları parçaları çok fazla hatırlatıyor.

İşte yine tempolu başlayan ve gitarların susmadığı klasik bir çalışma daha."The Sound Of Dying". İsmide kendisi gibi taviz vermiyor. Ölümün sesi..Overkill bu parçayla da kesin olarak başka bir müzik grubundan etkilenmediğini ve kendi yollarını hiç değiştirmeyeceklerini müziği ile bağıra bağıra söylüyor. Yine içinde ölümün bahsedildiği bir parça."Until I Die". Yumuşak başlangıç ve Blitz'in başlangıçtaki tedirgin vokali parçanın yavaş gideceğini zannettirse bile , parçanın ortalarına yaklaştığınızda tempo kazanmaya başlayan parça çok enteresan bir yapıya bürünüyor. Bu noktada sanki bir başka parça yorumlanmaya başlıyor. Parçanın sonunda yine başlangıçtaki tarza dönülüyor ve finali sıkı bir bateri ile Blitz'in "Until I Die" diye bağırması yapıyor.

"Struck Down" kesik kesik vokali ve arka fonda bazen hızlı tempoda çalan bateri ve gitarları ile vasatı çok fazla aşamayan bir çalışma. En iyi kısmı kısa süren, daha çok gitar virtüyözlerinin denediği tarzda atılan solo."Unholy", albümün sonuna yaklaşıldığında tekrar hızı arttırıyor. Çok hızlı tempoda giriş yapıyor ancak en kötü yanı başlangıçtan sonuna kadar parçanın fazla değişiklik göstermemesi ve arka fondaki temponun hep aynı kalması. Bir ara atılan gitar solo da çeşitliliği fazla arttıramıyor. Son parça "I Rise" ile daha da hızlanan albüm , kapanışı Overkill'e yakışır bir şekilde yapıyor.

promo

Overkill - Bloodletting (2000)

Overkill kendi tarzından, Blitz vokal tarzından hiç ödün vermeden arka arkaya sıralıyorlar albümleri. Albümdeki 10 parçanın hepsi Overkill'in kendine özgü stilinden çıkmış.

"What I'm Missin'" hızlı yorumlamada en uçta, gitarlar ve vokal uçuşta. Bana her zaman hızından bahsettiğim "Coma" parçasını hatırlatıyor. "Left Hand Man" son derece yavaş ve duygusal akustik bir girişin arkasından ayrı bir parça oluyor ve ikinci bölümünde yine çok hızlı bir parça meydana çıkıyor.

Parçaların birbirine ve daha önceki albümlerdeki parçalara benzemesi doğal olarak bu albümün hızlı thrash metali ve Overkill'i sevenlere göre olmasını sağlamış. Bu durum biraz bende de doygunluk hissi yarattı. Overkill önceki bazı albümlerde yaptığı enteresan parçalardan bu albüme de ekleyebilirdi. Bu en azından aynı tür parçaların fazla olmasını engeller ve Overkill dinleyenler dışındakilerin de belki bu albümü dinlemelerine neden olabilirdi. Sonuç olarak Overkill yine kurala uymuş ve albümler arasına fazla zaman aralığı katmamış. Ama bu zaman aralığının fazla olmaması albümünde yeterli kaliteye erişmesini engellemiş.

promo

Overkill - Necroshine (1999)

Overkill aynı sene içinde çıkarttığı Cover albümündeki açığını Necroshine albümü ile dolu dolu kapatıyor. Geri dönen bir Overkill. Bu albüm kapsamında Türkiyede de 2 konser vermişlerdi.

Benim istikrarlı gruplarımdan olan Overkill bu albümde yine sert ve tempolu parçalara yer vermiş, tarzlarından ödün vermiyorlar. Sayabileceğim en baba parçalar "My December", "Stone Cold Jesus" , "Forked Tongue Kiss" ve "I am Fear"... Overkill'in bu albümdeki kadrosu; Blitz vokalde her zaman olduğu gibi, gitarda Joe Comeau ve Sebastian Marino var, D.D.Verni bass gitarda grup kurulduğundan beri var, davulda da Tim Mallare çalıyor. Yaklaşık 40 yaşlarına ulaşan grup elemanlarının performansı takdir edilesi. Bence metal grupları arasında tarihe altın harflerle yazılacak gruplar varsa bunların içinde mutlaka Overkill'de olmalı.

promo

Overkill - From The Underground And Below (1997)

Kapaktaki mezarlık görüntüsü albümün adı ile alakalı ama albümle aynı isimde parça yok. Albüm içerik olarak son derece yüksek tempolu , hiç hız kesmeyen parçalardan oluşuyor, Overkill standartlarında ve Overkill dinleyenlerin atlamaması gerekenlerden biri. "It Lives" tam Overkill tarzı açılış parçası. Arkasından gelenler "Save Me", "Long Time Dyin'" uzun bir gitar introsu var, "Genocya" bazı yerlerinde death metal hissi yaratıyor, temponun soğumasına hiç izin vermiyor. "Half Past Dead" kısmen daha yavaş ve bazı bölümleri ile sertlikten uzak. "F.U.C.T." , "The Rip And Tear" ve "Little Bit O' Murder" albümün hızına hız kadan çok iyi çalışmalar. "Promises" bazı Overkill albümlerinde de rastladığımız slow tarzda bir parça. Gerçi Overkill yaptığı bu tür slowlarda hiç bir zaman bir Scorpions olmuyor, sertliğini slow parçalara bile yansıtıyor.

promo

Overkill - The Killing Kind (1996)

Overkill her albümünde olduğu gibi bu albümünde de heavy metalin sertlik sınırını çiziyor. Bir nevi dengesini kuruyor. Açılış parçası "Battle" albümün temposunu daha baştan belirliyor. "God-like" da tempolu ve ilk parça gibi sanki iki bölüme ayrılmış."Burn You Down" en uzun çalışma, çok yavaş tempolu başlangıç tam dört dakika sürüyor ardından beklenen tempo geliyor sonu yine çok yavaş. "Let Me Shut That For You" baştan sona müzik olarak Overkill özellikleri sergiliyor, vokallerde diğer elemanlarda aktif rol alıyor. "Feeding Frenzy" albümün tek enstrümantal parçası, "The Cleansing" , ve özellikle albümün son parçası "Cold,Hard Fact" çok kaliteli çalışmalar. "The Morning After/Private Bleeding" temposunu arasıra yükseltse de albümün en yavaş parçası. Overkill dinleyenlerin arşivlerine atması gereken bir albüm.

promo

Overkill - W.F.O. (1994)

Geçen albüm için yaptığım eleştirileri onlarda kabul etmişler ki bu albümde aynı hataları tekrarlamayıp tekrar eski günlerdeki gibi kendi gerçek özlerine dönüyorlar. Açılış parçası "Where It Hurts" hızlı ve heavy. Gitarlar bir an olsun bile susmuyorlar. Tamamen kendi tarzları, vokaller sert ve yerinde, bazı kısımlarda arka vokallerde parçayı destekliyor. "Fast Junkie" hızı hiç kesmiyor, davulun hızı muhteşem, bu parçada vokallerde Blitz değişik tarzlar deniyor hatta nakarat kısımlarında grup beraber olarak söylüyor. Albümle aynı isimdeki W.F.O.(Wide Fuckin Open) cümlesi bu parçanın sonunda kullanılıyor.

Tehditlerle dolu bağırışlarla açılan "The Wait-New High In Lows" sertliğe devam ediyor. "They Eat Their Young" gitarın neredeyse Coma parçasındaki hızına ulaştığı tam bir speed metal çalışması. Sonuna doğru gelindiğinde gitar ile bazı melodik girişimlerde yapılıyor ve çok uzun bir kısımı vokalsiz devam ediyor. "What's Your Problem" tek düze davul temposuna çift taraflı gitar seslerinin katılması ile yola giriyor. "Under One" benim bu albümde her zaman hatırladığım bir parça. Özellikle "Under one nation,under one God.." cümlelerinden oluşan nakarat kısımları çok vurucu. Sonrasında gelen bateri ve gitar şovu tam konserlik.

"Supersonic Hate" yine frensiz ilerliyor, başladığı gibi hızlı devam ediyor. Hele bir ara fren tam kopuyor, inanılmaz bir bölüm çalıyorlar. Akustik gitar ile başlayan ve arkadaşları Criss Oliva anısına besteledikleri enstrümantal "R.I.P.(Undone)" çok uzun sürmüyor. Arkasından hemen bateri ağırlıklı "Up To Zero" geliyor ve Overkill yapısına geri dönüyoruz. Albümün en iyi parçası olan "Bastard Nation"'ın giriş kısmı bana kesinlikle Manowar'ın Guyana parçasını hatırlatıyor. Bu parçada dünyadaki bir yere , Avrupa'ya yazılmış..Bu benzerlikte şaşırtıcı. Tek gitarla yapılan bu muhteşem girişin arkasından gelen parça bir Overkill klasiği. Kapanış parçası "Gasoline Dream" yine bol bol soloların atıldığı, yerini hak eden bir çalışma.

promo

Overkill - I Hear Black (1993)

I Hear Black, Overkill albümleri içinde çok önemli yer tutanlardan biri değil. Kuralı bozmamak için çıkan albümlerden biri. Temelde bu albümde oldukça yumuşama ve metalin daha farklı tarzlarına kayma eğilimlerini hissedebiliyorsunuz, Blitz'in vokali dışında albüm daha az agresif. "Elimination" ve "Coma" daki hıza hiçbir şekilde ulaşamıyor parçalar. Genel olarak albümün sesi ciddi anlamda o yıllarda çıkan yeni akım albümlerin daha digital olan ses tipine sahip. Sid Falck davulu bu albümde Tim Mallare'ye bırakmış.

Açılışı "Dreaming In Colombian" yine hızlı bir şekilde yapıyor. içindeki toplu söylenen oooo! kısımları sanki maç sloganı gibi olmuş. Averaj bir parça mantığının üzerine çıkamıyor. "I Hear Black" aynı şekilde çok parlak bir çalışma değil, bazı yerleri sanki blues tarzına kaymış. "Shades Of Grey" tamamen Blitz'in vokali üzerine kurulmuş, oldukça enteresan yavaş tempolu bir Overkill farklılığı. İçinde Rob Cannavino'nun attığı sololar parçayı daha etkili yapmış. Benim için bu albümün en iyi parçası sonuncusu, "Just Like You".

promo

Overkill - The Years Of Decay (1989)

İşte Overkill'in yaptığı en tanınmış albümlerden biri. Özellikle "Elimination" o yıllarda inanılmaz sükse yapmıştı. Hatta hala bazı metal programlarında klibi çalınır. Bu albüm , grubun ilk kadrosu ile yaptığı son albümdü.

Benim en çok Horrorscope albümünü sevmemi bir yana bırakırsak "The Years Of Decay" kesinlikle en tanınmış albüm olmayı hak ediyor ve tam 5 yıldızlık.

Yine 9 parça var. Açılışı yapan "Time To Kill" sizi "Elimination"'un inanılmaz temposuna çok iyi hazırlıyor. "Elimination" daki başlangıcı , tempoyu, vokalin hız limitlerini aşmış bateri ve gitarlar ile uyumunu ancak dinleyerek anlamak mümkün. Overkill, hakikaten uçuruyor, kimbilir kaç grup Overkill'i kendine örnek aldı?. Daha sonra gelen "I Hate" "Elimination" kadar sert ve vurucu olmasa da kendi içindeki soloları ve sözleriyle mesaj vermek için yeterli çabayı gösteriyor. "Nothing To Die For" bass gitar girişiyle, içindeki muhteşem soloları ile ayrı bir çığır açıyor benim için. İnsanın bu albümdeki parçaları her dinleyişinde tüyleri diken diken oluyor. Albümdeki diğer parçalar; "Playing With Spiders", "Birth Of Tension", "The Years Of Decay" ve albümün diğer en tanınmış parçası "E.vil N.ever D.ies".

promo

Overkill - Horrorscope (1991)

90 lı yılların başında yapılmış muhteşem albümlerden biri, tüm Overkill albümlerini severim ama bu albüm bence aralarında en iyisi. Bir önceki albümlerinin bilinirliliği ve başarısından sonra böyle bir albüm nasıl çıkarabildiler, hayret!

Albümün açılış parçası "Coma" belki de bir parçayı hızlı yorumlamadaki son nokta. İnanılmaz bir hız,tempo, insana pes doğrusu dedirtiyor. Bu hızlanmanın ve daha çok gitar ağırlıklı hissedilmenin ana sebebi bir önceki albümde tek gitarist ile çalan Overkill, Bobby Gustafson ile yollarını ayırıp iki gitarist Merritt Gant ve Rob Cannavino'yu kadrosuna bu albümde dahil etti. Sonraki parça "Infectious" yine hızlı ama "Coma" kadar değil. Çift gitarist etkisini sonuna kadar hissettiriyor.

Albümde "Horrorscope" dışında tüm parçalar hızlı tempoda, "Frankenstein" enstrümantal bir çalışma ve çok sıkı. Albümdeki parçaların tamamı çok çok iyi ama benim için "Thanx For Nothin'", "Live Young, Die Free" ve "Nice Day..For A Funeral" sözlerinin anlamındanmıdır nedir her zaman ayrıdır.

promo

Overkill - Taking Over (1987)

Daha ilk parçadan "Deny The Cross" vokalde Blitz'in vokalinin ilerlemesini hissedebiliyorsunuz. İkinci albüm eksiklerin daha da çözümlendiği daha kendi ayakları üzerinde duran yapıda hazırlanmış. Overkill bu albümdeki tarzı ile artık heavy metal dünyasında marka olmaya başlıyor. Tüm parçalar gitarların ve vokalin uyumunda yorumlanıyor.

İlk albümden farklı olarak daha klasik heavy metal tarzında parçalar "Fear His Name","In Union We Stand" ile karşılaşıyorsunuz. Albümdeki diğer parçalar da benzer gibi görünsede gerçek bir heavy metal dinleyeni iseniz ciddi farklılıklar sezinleyebiliyorsunuz. 7 dakikanın üzerindeki Overkill-2 parçası ve "Use Your Head" benim favorilerim.

1987 yılında bu başarılı albümle beraber Overkill "Fuck You" EP sini de çıkarmıştı. Bu EP adı ve müziği ile oldukça sansasyon yaratmıştı. Hala Overkill deyince dinleyenler bilir, bu EP akla mutlaka gelir.

promo

Overkill - Feel The Fire (1985)

1984 yılında New York'da vokalist Bobby (Blitz) Ellsworth ile gitarist Bobby Gustafson tarafından kurulan Overkill, yanlarına bas gitarist D.D.Verni ve davulcu Sid Falck ile 1985 yılında bu ilk albümlerini çıkardı. Kim ne derse desin Overkill çizgisini zaman zaman değiştirmiş olsada ana hatları ile benim kafamda istikrarlı bir şekilde devam eden en önemli gruplardan biri.

Bu albümde o yılların klasik parça sayısı yine aynı tutulmuş yani 10 adet. Açılışı yapan "Raise The Dead" müzik tarzlarını özetini sunuyorsada, Blitz vokalde kesinlikle daha olgunlaşmış değil. Kendine has sesini bu albümde yeteri kadar farkettiremiyor. "Rotten To The Core","Hammerhead", "Overkill" hızlı yorumlananlardan ve bence albümün en iyi parçaları. Bir grubun ilk albümü için son derece başarılı olan bu albüm Metallica'nın gölgesinde kalmasa belki de çok daha fazla ses getirebilecekti.

promo

Nirvana - Nevermind (1991)

Nirvana'nın müzik ömrü belki çok kısa sürdü ancak müzik tarihinde yarattığı deprem hala etkilerini sürdürüyor. Ancak bu deprem bir benzetme değil, gerçek bir deprem... Bazı müzik tarzlarını yıktı geçti ve eskimiş binalar çok güzel yapılmış olsada insanlar artık bu binalarda oturmak istemediler. Nirvana'nın diktiği yeni binalara geçmek istediler !

Benim gibi 80 li yılların hakiki metalini özümsemiş kişiler için Nirvana gerçek bir yıkımın başlangıcıydı. Grup elemanları kendilerinin bile hayal edemeyeceği başarıyı yakalayıp listelerde en üst sıralara çıktılar. Artık rock ve metalin sertliği punk etkileri ile yoğurulmuş ve kendine has dinleyenlerini kapmaya başlamıştı. Gerçi bu değişim beni etkileyemedi, ben yine metalin gerçek sesini tercih edenlerdenim. Ama Nirvana'nın bu olağanüstü çıkışı metal gruplarının bence daha verimsiz olup tarzlarında bocalama yaşamalarının da bir başlangıcı oldu.



Nirvana grubu gitar ve vokalde Kurt Cobain, bas gitarda Chris Novoselic ve davulda David Grohl'dan oluşuyordu. Amerika'nın Aberdeen isimli bir kasabasında kuruldular.Nevermind albümü onların en tepeye ulaştıkları çalışma. Ben tarz olarak Nirvana'yı çok fazla tutmadığım için elimde diğer albümleri de olduğu halde yalnızca bu albümlerinin parçalarını yorumlayıp Nirvana sayfasını kapatacağım. Zaten grup Kurt Cobain'in intiharı ile noktalandı ve en iyi albümleri de kesinlikle Nevermind'dı. Her ne kadar tarzlarını tutmasamda bence bu albümün etkisi müzik dünyasında kesinlikle 5 yıldızlık. İlk kez bir albümü kendi hislerime göre değilde genel başarısına göre notlandırıyorum. İşin kötüsü bu kadar ün ve şöhret , önceden parasız gezen bu gençlerinde kendi içinde boğulup gitmesine neden oldu. Günümüzde hala Nirvana parçalarını derleyip çıkarılan CD'ler ile para kazanan bir çok kişi var.

Albümün açılış parçası "Smells Like Teen Spirit" aynı zamanda en uzun olanı. Daha ilk parçadan tarzlarının farklılığını hissediyorsunuz. Yumuşamış analog gitar soloların arkasından gelen Kurt'un buğulu vokali...Albümü 1992 yılında alıp ilk dinlediğimde kesinlikle türümün bu olmadığına ilk parçadan karar vermiştim. İçimde heavy metal müziğinin geleceğine yönelik bir şüphe oluşmaya başlamıştı. İşin en kötü yanı elimdeki gitarla belkide en çok uğraştığım parça da "Come As You Are" idi o zamanlar. Gerçekten iyi bir girişi ve melodik yapısı var.

Diğer parçalarında da yaratılan mistik ve ruhu rahatsız edici yapı hep devam ediyor. Burada ruhu rahatsız ediyor derken , onlar gibi hissedemeyenlerin duygusunu vurguluyorum. Yoksa onların hislerine ulaşabilenler için kendinden geçebilmek için yaratılmış bir müzik bu, grubun adı da Nirvana zaten!

Albüm zamanın en baba dergisi Metal Hammer'da 1991 yılının en iyi albümü de seçilmişti. Hemde Metallica'nın Metallica, Gun's & Roses'ın Use Your Illusion I-II albümlerinin önünde. ayrıca en başarılı yeni gruptular.

Müzik dünyası arada sırada bazı grupları yüceltir , göklerin en tepelerine çıkartır, bir müddet devamlı onlardan bahseder. Ama hiç düşünmez o kadar yükseğe çıkan bir şey ne kadar hızlı geri düşer diye...

promo